TARİHÇE
Tarihe yön veren büyük liderlerin aynı zamanda büyük fikir adamları olduklarını veya büyük fikir adamlarından esinlendiklerini kabul etmemiz gerekir. Fikirler öncelikle ihtiyaçlardan doğar, daha sonra bir yandan eyleme dönüşürken bir yandan da hayatın gerçekleri arasında şekillenerek olgunlaşırlar. Hemen hemen her öğreti, içinden çıktığı çağın ve toplumsal ortamın ürünü olduğu kadar miras alınan düşünce ve pratiklere göre de şekillenir.
Cumhuriyetin kuruluşu, bir bakıma Batıcılık ve Türk milliyetçiliği düşüncesinin zaferini, Osmanlıcılık/İslamcılık düşüncesinin yenilgisini ifade ediyordu. İttihat ve Terakki hareketi ile onun devamı olan Cumhuriyetçilik anlayışının hedefi, ideolojik temelleri, yüklendiği ” kurtarıcılık” misyonu ve dayandığı sınıfsal yapı aynıdır. Bir başka açıdan, ulus devletin kuruluşu, aynı zamanda geç kalmış bir modernleşme ve kalkınma projesidir. Tarihsel ve toplumsal yapıya meydan okuyan böyle dev bir toplumsal mühendislik projesinin yürütücüsü olan asker-sivil bürokratlar, aynı projenin hem sahibi hem efendisi hem de koruyucuları olarak devlet kadrolarını oluşturdular. Aslında bu durum, yalnızca merkezin çevreden kopuşuyla sınırlı kalmamış, hızla gerçekleşmesi arzulanan dönüşüm ve değişimler, bürokratizasyona uğrayarak “bürokratik oligarşi” diye adlandırılan yeni bir hegemonik yapı oluşturmuş hatta halka rağmen halkçılık anlayışının egemen olduğu bir vesayet rejimi ortaya çıkmıştır. Böylece yeni Türkiye’ yi milat sayıp tarihi sıfırlayarak, geçmişi unutma ve unutturma kararlılığıyla toplumun hafızası yok edilmeye çalışılmıştır.
Diğer taraftan, Türkiye’ de toplumsal bir süreç olarak “sekülerleşme” ve bir siyasal örgütlenme rejimi olarak “laiklik” konularındaki egemen görüşü temsil eden Kemalizm ile aynı ilerlemeci ve Avrupa-merkezci modernist çevreyi paylaşan Marksist sol arasındaki önemli kesişme noktaları da görmezlikten gelinemez. Marksist olsun olmasın bu düşünceye yakın çevrelerde egemen olan inanış, modernleşmeyle aydınlanmanın birlikte gideceği, böylece dinin ve dini inançların yerini tamamen aklın ve bilimsel bilginin alacağıdır.
Ülkemizdeki ” idealist” Marksistler de işçi sınıfının dinle olan ilişkisine aynı gözle baktıkları gibi, İslam’a veya Müslüman kimliğe dayalı siyasal düşünceyi ve buna bağlı hareketleri, Kemalistlerin ve “oryantalist”lerin de yaptığı gibi, gericilikle suçlarlar.
Bu durumu, Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen’ in kurucu Genel Başkanı Mehmet Akif İnan, “..Dünyanın en büyük uygarlığını kur, yeryüzünde misli görülmemiş bir hayat nizamının nakışını işle, sonra gel, sana düşman olanlardan daha azgın bir düşmanlıkla, bütün bu varlığını temelden söküp atmanın yoluna koyul… mirası reddedenler ev sahibi, miras ise hırsız değil; tam aksi olduğu için, o bizi bırakmıyor. Ev, yabancıların işgaline uğramış olan mirasımızdır asıl” sözleriyle özetliyor ve kendini yeni bir örgütlenmenin içinde buluyordu.
Kendilerini “öz yurdunda garip, öz vatanında parya” gören bu dönemin İslamcıları/ muhafazakarları için durum aslında tam bir fetret halidir. Bu dönem aynı zamanda kendi karşıtının ortaya çıkmasına da zemin hazırlayan, İslami duyarlılıklara sahip bir siyasal varoluş ve “kimlik iddiaları”nın kanıtlanmaya çalışıldığı bir zaman dilimidir. Hasımlaştırılan, ötekileştirilen Anadolu’nun mütedeyyin insanları, kendilerine bu yolla yeni bir kimlik edinmiş, devlet gücüyle yasaklanan Müslümanlık ve Osmanlı-İslam Tarihi, toplumun önemli bir kesimi için temel bir varoluş gerekçesi, kardeşlik, dostluk, ittifak vesilesi olarak siyasal mücadelenin ana eksenlerinden birine evrilmiştir.
Aynı tarihsel süreç içinde laiklik, bir ideoloji olma özelliğine ek olarak bir kültürel kimlik oluştururken, İslami duyarlılıklar da kültürel kimliği tanımlama yanında ideolojik bir niteliğe kavuştu denilebilir. Böylece farklı ideolojiler ve kimlikler aynı zaman ve zemin içinde karşı karşıya geldi. İslam’ın insan ve toplum için neyin “daha iyi” olduğuna dair taşıdığı iddiayı, dinamik bir ictihad vurgusuyla insan-toplum için uygulanabilir yollar teklif ettiği gerçeğini de göz önünde bulundurduğumuzda, Memur-Sen kurucuları için temel motivasyonların en önemlilerinden birine işaret etmiş oluruz.
Tam da bu bağlam ve ortamda, gerçek bir sendikacı için olmazsa olmaz olarak sıralanabilecek tüm niteliklere sahip olan M. Akif İnan, entelektüel kapasitesiyle, insani tarafıyla, fikirleriyle, toplumsal sorumluluk duygusuyla, sivil toplum anlayışıyla, muazzam derinliğe, birikime sahip bir şair ve mütefekkir olarak Türk edebiyatında öne çıkmış, düşünce dünyasında varlığını hissettirmiş bir insan olarak, aslında Türkiye’deki gelenek çevresinde çok da kendinden beklenmedik bir kararla sendikal bir hareketin kuruluşuna önderlik etti.
Memur-Sen’in kuruluşu yolunda ilk adım, 14 Şubat 1992 tarihinde Eğitimciler Birliği Sendikası’nın kurulmasıyla atıldı. Bunu ardı ardına Birlik Haber-Sen, Bem-Bir-Sen, Sağlık-Sen, Enerji Bir-Sen, Kamu Büro-Sen, Öz Büro- Sen ve Tok-Sen’ in kuruluşları izledi. Memur Sendikaları Konfederasyonu (Memur-Sen) ise 9 Haziran 1995 tarihinde kuruluş işlemlerini tamamladı. Kurucuları; Eğitim-Bir’den Mehmet Akif İnan, Nurettin Sezen, Abdullah Akar, İsmail Kıllıoğlu ve Şevket Sezer; Sağlık-Sen’den Ahmet Aksu, Bülent Kutluca, Necati Şimşek ve İlknur Poyraz; Kamu Büro-Sen’den M. Fatih Uğurlu, Emin Zararsız ve Mesut Kınalı, Belediye-Sen’den Hasan İpek; Öz Büro-Sen’den Hayati Kırlı, Eyüp Ersoy, Ömer Çiçekçi ve Fatma Acun; Tok-Sen’den H.İbrahim Eken, Mevlüt Doğan, Davut Denek ve Halil Üstüner; Enerji Bir-Sen’den Hamdi Saylam, Abdullah Tombul ve İbrahim Demirhan; Birlik Haber-Sen’den Hüsamettin Şanal, Mehmet Uçar ve Bülent İlhan; Bem Bir-Sen’den Muzaffer Kale, Mehmet Mazi ve Muzaffer Çakıroğlu; Sağlık Bir-Sen’den Y. Ziya Odabaşı ve Sadık Danışman’dı.
Konfederasyon’ un 1. Genel Kurulu’na sunulan faaliyet raporunda, Memur-Sen’ in amaç ve ilkeleri şöyle ifade ediliyordu:
“Memur-Sen Konfederasyonu üyesi sendikalar, manevi değerlere saygıyı, hak ve hukuk kaidelerine bağlılığı temin, çalışma barışını tesis etmeyi, adil ücret sistemini getirip alın terini değerlendirmeyi, işveren bakanlıkların sorunlarının çözülmesi ile çalışma imkanı ve veriminin artırılması için her türlü gayreti sarf etmeyi ana gaye ittihaz etmiştir.”
18 Kasım l995 tarihinde toplanan ilk Olağan Genel Kurul’dan sonra Memur-Sen Yönetim Kurulu şu kişilerden oluşuyordu: M.Akif İnan, İsmail Kıllıoğlu, Ahmet Aksu, Nurettin Sezen, Muzaffer Kale, Hamdi Saylam, Hüsamettin Şanal, Fatih Uğurlu, Mevlüt Doğan ve Hayati Kırlı.
Akif İnan, vefat tarihi olan 6 Ocak 2000’e kadar Memur-Sen Konfederasyonu genel başkanlığı görevini yürüttü. Şair, yazar, düşünür olarak Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat ve Mavera Dergileri ve bazı gazetelerde yazdığı yazı ve şiirlerin yanı sıra verdiği konferanslarla da öncü bir rol üstlenen Akif İnan, sendikal mücadelenin muhafazakar kitleler tarafından kabulünde de öncü bir rol üstlenmiştir.
Memur-Sen bu dönemde bir taraftan kurumsallaşmasını sürdürürken diğer taraftan başta Ankara olmak üzere yurdun pek çok yerinde konferans ve mitingler düzenlemiştir.
İnan, Türk-iş, Hak-iş, DİSK, KESK, Türkiye Kamu-Sen genel başkanlarının ilk kez 27 Ocak 1999 günü bir araya gelmesini sağlayarak ortak sorunların görüşülmesi ve Emek Platformu’nun kurulmasında çok önemli bir sorumluluk üstlenmiştir.
Kurucu genel başkan M. Akif İnan’ın vefatından sonra Memur-Sen Yönetim Kurulu tarafından genel başkanlığa getirilen Zübeyir Yetik’ in 21 Şubat 2000 tarihinde istifası üzerine gidilen genel kurulda genel başkanlık görevine Fatih Uğurlu seçildi.
Bu görevi, 03 Mayıs 2003 tarihine kadar sürdüren Fatih Uğurlu, kurumsallaşma ve örgütlenme çabalarının yanı sıra, Emek Platformu dönem sözcülüğünün Memur-Sen’e geçmesiyle bu platformu temsil etti.
Fatih Uğurlu’nun istifası üzerine 5 Haziran 2003 tarihinde Genel Yönetim Kurulunca genel başkanlığa getirilen Dr. Ahmet Aksu, l Mayıs 2005 tarihinde yapılan 2. Olağan Genel Kurul’ da yeniden genel başkanlığa seçildi. Bu genel kurulda, Ali Küçükkösen, Mürsel Turbay, Adem Solmaz, Adnan Şenol, M. Hadi Erdoğmuş ve Süleyman Bahadır genel yönetim kurulu üyeliğine seçildiler.
4688 sayılı Kanunun kabul edildiği 2001 yılında 41.871 üyesi olan Memur-Sen, Ahmet Gündoğdu’nun ekibiyle birlikte seçildiği 26 Nisan 2008 tarihindeki 3. Olağan Genel Kurul’a kadar 314.701 üyeye ulaştı.
Aynı zamanda Eğitim Bir-Sen genel başkanı da olan Ahmet Gündoğdu, Mahmut Kaçar, Ahmet Yıldız, Yusuf Yazgan, Halit Ortaköy, H. Bayram Tonbul ve Ahmet Kaytan’ dan oluşan Yönetim Kurulu ile birlikte sivilleşme, özgürleşme ve demokratikleşme süreçlerine aktif olarak katılmış, özellikle Ortak Akıl mitinglerindeki “kayıt yok, şart yok, egemenlik milletindir” düsturuyla sivil siyaseti yok etmeye yönelik girişimlerin püskürtülmesinde öncü rol oynamıştır.
2008 yılında gerçekleştirilen Toplu Görüşmelere üç yetkili sendika ile katılan Memur-Sen, 2009′ da üye sayısını 376.355’e, yetkili sendika sayısını dörde çıkarmış, böylece Ahmet Gündoğdu Toplu Görüşme Heyeti Başkanlığı görevini üstlenmiştir.
Bu dönemde, “Toplu sözleşme masası kurulmazsa toplu pazarlık sürecine katılmayacağız” mesajı karşılık bulmuş, kamu görevlilerinin toplu sözleşme ve grev hakkına ilişkin olarak konunun tüm yönleri ile değerlendirileceği bir çalıştay yapılması hususunda mutabakata varılmıştır.
Memur-Sen, 2010 yılında gerçekleştirilen Toplu Görüşmelerde yetkili sendika sayısını beşe çıkarmış, 392.171 üye ile yetkili konfederasyon olma özelliğini sürdürmüştür.
12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandumda “Toplu sözleşmeye de toplumsal sözleşmeye de evet ” diyerek Anayasa değişikliğinin gerçekleşmesinde çok önemli katkılar sunmuştur. KESK ve Kamu-Sen’in karşı çıktığı bu referandumda, kabul edilen 26 maddelik paketin 6 maddesi doğrudan sendikal hayatla ilgilidir. Sendika tarihi açısından en önemli maddelerden biri olan Toplu Sözleşme hakkının kazanılması, kısa sürede örgütlenmeye yansımış ve kamu çalışanları arasında örgütlenme oranı, yüzde 40′ lardan yüzde 70′ lere çıkmıştır.
17 Nisan 2011’de yapılan 4. Olağan Genel Kurul’da Günay Kaya, Metin Memiş, Mehmet Bayraktutar, H. Bayram Tonbul, Halit Ortaköy ve Ahmet Kaytan’ dan oluşan ekibiyle birlikte yeniden seçilen Ahmet Gündoğdu, 12 Eylül darbe yönetmeliğinden kaynaklanan kamuda başörtüsü yasağına karşı verilen mücadele ve kampanyalar sonucunda bu yasağın sona erdirilmesinde büyük rol oynadı.
Memur-Sen, bu dönemde ilk kez yapılan Toplu Sözleşme görüşmelerine 11 hizmet kolunun 10’nunda yetkili olarak katıldı. Çözüm Süreci kapsamında hükümetin çağrısı üzerine oluşan Akil İnsanlar heyetinde Genel Başkan Ahmet Gündoğdu da yerini alırken, küresel emperyalizmin ve sömürü düzenlerinin mağdur ettiği insanlara yardım eli uzatıldı, başta Gazze, Filistin, Arakan, Suriye, Doğu Türkistan, Bosna ve Mısır olmak üzere dünyanın her yerindeki mazlumların yanında yer alındı.
2014 yılı resmi rakamlarına göre Memur-Sen’e bağlı sendikaların tamamı yetkiye ulaşırken, toplam üye sayısı da 800 binlere çıkarak ülkemizin en büyük sivil toplum kuruluşu olma özelliğini kazandı.
Genç Memur-Sen, Kadınlar Komisyonu, Emekli Memur-Sen ve Engelli Çalışanlar Komisyonu ile Yeniden Büyük Türkiye ve yeniden büyük bir medeniyetin inşası için yeni ve büyük sorumlulukların bilinciyle yürüyüşüne devam eden Memur-Sen’ de, Genel Başkan Ahmet Gündoğdu’nun 25. dönem milletvekilliği seçimleri dolayısıyla görevden ayrılması üzerine 5. Olağan Genel Kurul’a kadar görevi Genel Başkanvekili Günay Kaya devraldı.
18-19 Nisan 2o15’de yapılan Memur-Sen Konfederasyonu 5.Olağan Genel Kurul’da ise Genel Başkanlığa Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın seçilerek görevi devraldı. Aynı kurulda Memur-Sen Eski Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu ise ‘Onursal Başkan’ seçildi.