Güncel
Esen: “Krize Karşı Çözüm Krizi Meydana Getiren Paradigmalarla Çözülemez”
Avrupa işçi Sorunları Merkezi (EZA) ve Litvanya Emek Federasyonu (LDF) tarafından düzenlenen “İşin Geleceği: Pandemi Sonrası Çalışma Hayatı” çalıştayı Memur-Sen’in de aralarında bulunduğu emek örgütlerinin katılımıyla gerçekleşti. Seminere Memur-Sen’i temsilen katılan Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Emin Esen, yaptığı konuşmasında emek örgütlerinin krizlere karşı işbirliği içinde olmaları gerektiğini söyledi.
Litvanya’da gerçekleştirilen ve pandemi sonrasına çalışma hayatındaki değişikliklerin ve dinamiklerin konuşulduğu uluslararası çalıştaya Türkiye, Sırbistan, Romanya, Litvanya, Letonya, Portekiz, Ukrayna, İtalya, Moldova, Danimarka ve Çek Cumhuriyeti’nden emek örgütleri katıldı.
Küresel salgının iş yaşamında sebep olduğu değişiklikler ve çalışma hayatındaki risklerin konuşulduğu çalıştaya Memur-Sen’i temsilen katılan Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Emin Esen, seminerde yaptığı konuşmada finansal ve ekonomik krizlerin yanı sıra siyasal krizler, savaşlar, iklime bağlı doğal felaketler ve salgınların insanlığı derinden etkilediğini belirterek, “Bu olgular, tarihte büyük değişimlere sebep olmuştu. Oysa bugün tüm bunların aynı anda yaşandığını ve insanlığı etkilediğini görüyoruz. Ben çok yönlü sistemsel bir kriz yaşadığımızı düşünüyorum. Bu öyle bir kriz ki, bugün, en azından insanlığın bu süreç karşısında çaresiz kaldığı görülüyor. Ve biz bu çaresizlik hissi karşısında umut ilkesini güçlendirmemiz gerekiyor” şeklinde konuştu.
“Egemenler bu krizin görülmemesi için olayları, olguları manipüle ediyor” diyen Esen, sendikaların ve emek örgütlerinin krizler karşısında birlikte hareket etmeleri gerektiğini ifade ederek “Hayatın merkezine emeği koyan biz sendikacılar, gerçekleri hatırlatmaktan asla geri duymayacağız. Finansallaşmış hayata karşı reel ekonomiyi, üretimi ve emeği savunmaya devam edeceğiz. Çünkü biz adil dünyanın ancak ve ancak emekle kurulacağına inanıyoruz.
Bunun için de bugünkü manzarayı iyi görmemiz gerekiyor. Biz diyoruz ki, emek maliyet değil üretimin öznesidir ve çıkış yolu da bu gerçek üzerine kurulmuş birlikte üretmeye ve adil paylaşmaya dayalı gerçekten insanı kapsayan bir ekonomik düzeni kurmaktır.” ifadelerini kullandı.
Küresel nüfusun en zengin %10’luk diliminin küresel gelirin %52’sini alırken, nüfusun en yoksul yarısının bunun ancak %8,5’ini kazandığını ifade eden Esen, “Küresel gelir dağılımının ilk %10’luk kısmındaki ortalama bir birey yılda 122 bin dolardan fazla kazanırken, küresel gelir dağılımının en yoksul yarısından bir birey yılda ancak 4 bin dolar kazanıyor. Küresel servet eşitsizlikleri ise gelir eşitsizliklerinden daha da çarpıcı. Küresel nüfusun en yoksul yarısı neredeyse hiçbir servete sahip değil ve toplam zenginliğin ancak %2’sini elinde bulunduruyor. Buna karşılık, dünya nüfusunun en zengin %10’u küresel servetin %76’ına sahip. Nüfusun en yoksul yarısı yetişkin başına ortalama 4 bin Amerikan dolarına sahipken, en zengin %10’luk kesim ortalama 771 bin dolara sahip. Biz böylesine bir zeminde, emeği, adaleti ve hakkı konuşuyoruz. Ve insanlığı derinden etkileyen salgın da böylesi büyük çelişkiler içinde insanlığın başına musallat olmuştur” diye konuştu.
1970’lerden bu yana ilk kez yüksek enflasyon ve durgunluk olasılığıyla karşı karşıya olunduğunu ifade eden Esen, bu durumun mevcut ekonomik araçlarla aşılamayacağını belirterek “Ekonomik kriz konusunda cari sistemin bize dayattığı ezberleri aşmak durumundayız. Öte yandan Avrupa’nın ortasında yaşanan savaş ve göç neticesinde insanlar yerlerinden yurtlarından ediliyorlar. Bütün bu yaşadıklarımız sistemden kaynaklanıyor.
Söz gelimi yaşanılan iklim krizinin bizi daha derin bir krizle karşı karşıya bırakacağı noktasında karamsar analizler her geçen gün artıyor: Kuraklık, sıcak hava dalgaları, kasırgalar ve diğer felaketler, ekonomik faaliyetleri giderek daha fazla kesintiye uğratıyor ve hasadı tehdit ediyor. Bu da gıda krizi beklentilerini gerçeğe çeviriyor” dedi.
Emek dünyası olarak bu yaşananlara karşı bir çözüm getirmeleri gerektiğinin altını çizen Esen, Memur-Sen’in öncülüğünde İstanbul’da kurulan Uluslararası Emek Konfederasyonu’nun manifestosunu hatırlatarak “Biz diyoruz ki, insan güçlü bir varlıktır. İradesiyle, birçok oyunu bozacak kabiliyete sahiptir. Her inançta, her kültürde insan kıymetli ve azizdir. İnsanın en kıymetli eylemi de emektir. Emek, başta emekçi olmak üzere insandan başlayarak bütün dünyayı değiştirecek güçtedir. Dolayısıyla, biz bu inanç etrafında birleşmiş emek örgütleri olarak, birlikte yeni bir dünya için yeni bir yola giriyoruz. Biz hep birlikte adil bölüşüm diyoruz. Bütün insanlığı kuşatacak adalet ve hukuk diyoruz. Biz, insanlığın geleceği için sürdürülebilir, adil iklim politikaları diyoruz. Biz, kadın ve erkek ayrımı yapmadan, eşit işe eşit ücret diyoruz. Biz, insan onuruna yaraşır iş için samimi ve güçlü bir mücadele diyoruz. Sağlıklı toplum için sağlıklı ailenin altını çiziyoruz. Ötekileştirmenin ve ayrımcılığın olmadığı bir düzen için inanç ve vicdan özgürlüğü için mücadele etmeye söz veriyoruz.
Ve diyoruz ki, insanlar, yerlerinden yurtlarından edilmeden, kendi kaynaklarını adil bir şekilde paylaşabileceği ve emeklerinin karşılığı adil bir şekilde alabileceği bir sistemi hak ediyorlar. Bunun için dayanışma, bunun için uluslararası örgütlenme diyoruz” şeklinde konuştu.