Güncel
Dayanışma Aidatına Bakışta Yasama Yargıyla Ortaklaşmalı
Anayasa Mahkemesi’nin 3/3/2021 tarihli ve 31412 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 2020/57E ve 2020/83K sayılı 30/12/2020 tarihli kararıyla, 6356 sayılı Kanunun “Toplu İş Sözleşmesinden Yararlanma” başlıklı 39’uncu maddesinin 4’üncü fıkrasında yer verilen “İmza tarihinden önceki talepler imza tarihi itibarıyla hüküm doğurur.” hükmünün iptaline karar verilmiştir.
Söz konusu karar ve kararın esasını oluşturan düzenleme ile kararın alınmasını sağlayan başvuruya ilişkin süreç; işçi sendikacılığı, toplu iş sözleşmesi, toplu iş sözleşmesinden yararlanma hakkı, dayanışma aidatı kavram ve kurumlarıyla doğrudan ilgilidir. Bununla birlikte, karar ve muhalefet şerhi içeriğinde özellikle dayanışma aidatına ilişkin yer verilen değerlendirmeler, kavram, kapsam ve muhakeme yönüyle kamu görevlileri sendikacılığını ve sendikalarını da dolaylı olarak ilgilendiren ve doğrudan etkileyen içeriğe sahiptir.
Anılan kararda kararın verilmesine esas olayın temelini oluşturan toplu sözleşmeden yararlanma ve yararlanma hakkının başlangıcı konusundaki tereddüt ve tartışmaların odağında dayanışma aidatı yer almaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin konuyu incelemesine yönelik itirazın temelinde, “dayanışma aidatının Anayasaya aykırılığı” iddiası değil, “dayanışma aidatı ödeyenlerin toplu iş sözleşmesinden yararlanmasının başlangıç anına ilişkin sınırlamanın Anayasaya aykırılığı iddiası” yer almaktadır. Bir başka ifadeyle Anayasa Mahkemesi’nin karar ve muhalefet şerhinde Anayasaya aykırılığına değil, evrensel ilkelere ve sendikal değerlere uygunluğuna dair değerlendirme yaptığı dayanışma aidatı konusunda itiraz yoluyla iptal davası açılmasını sağlayan sendika da dayanışma aidatının Anayasaya aykırı olmadığını alenen ifade ve kabul etmiştir.
İşçi sendikacılığı, sendikanın örgütlendiği alan ve örgütlülük noktasında karar veren özneler bağlama hariç olmak üzere evrensel sendikal ilke ve değerler yönüyle kamu görevlileri sendikacılığından farklı ilke, değer, imkân ve fırsatlara sahip değildir. Daha somut bir ifadeyle, kamu görevlileri sendikacılığı ile işçi sendikacılığı arasında temel sendikal haklar, evrensel ilkeler, değerler, sendikacılığa ilişkin kuram, kuram ve kavramlar yönüyle farklılık olmaması hem hukukun hem de aklın gereğidir. Bu bağlamda Memur-Sen olarak; kamu görevlileri sendikacılık alanında “Dayanışma Aidatı” kurumunun yer almaması/özenle kapsam dışında tutulması; hem uluslararası sözleşmelere hem evrensel ilkelere hem de Anaysa mahkemesinin bu ve daha önceki benzer kararlarında yer verdiği gerekçe ve yorumlara açıkça aykırılık oluşturmaktadır.
Bu çerçevede Memur-Sen olarak; Kamu Personeli Danışma Kurulu, Toplu Sözleşme süreç ve görüşmeleri, diğer sosyal diyalog mekanizmaları ve süreçlerinde, talep ve teklif ettiğimiz, eksikliğini tenkit ettiğimiz dayanışma aidatı konusunda anılan Anayasa Mahkemesi kararında/muhalefet şerhinde yer verilen, tespit ve kanaatleri önemsiyor ve bu nedenle kamuoyunun dikkatine sunmak gerektiğine inanıyoruz.
Anayasa Mahkemesi’nin söz konusu kararında yer verdiği tespit ve gerekçe cümlelerinin bir kısmı şöyledir;
“4. … Toplu iş sözleşmesi imzalanan işyerinde çalıştığı hâlde herhangi bir işçi sendikasına üye olmayan veya toplu iş sözleşmesinin tarafı sendika dışında bir sendikaya üye olan işçiler; Kanun’un …39. maddesi uyarınca dayanışma aidatı ödemeleri durumunda toplu iş sözleşmesinden yararlanabilirler…”
“24. Toplu iş sözleşmesine taraf sendika üyesi olan işçi, talebi gerekmeksizin üye aidatı ödeyerek; üye olmayan işçi ise talebi üzerine dayanışma aidatı ödemek suretiyle sözleşmenin parasal hükümlerinden yararlanmaktadır. Dayanışma aidatıyla yararlanmada taraf sendikanın onayı aranmayarak sendika üyesi olan ve olmayan işçiler arasında bir eşitlik ve denge sağlanmıştır. Ancak yetki alma ve toplu iş sözleşmesinin hazırlık, müzakere ve pazarlık süreçlerinin devam ettiği dönemlerde sendika üyesi olmayan işçilerin dayanışma aidatı ödemesi itiraz konusu kuralla engellenmektedir. … Taraf sendika üyesi olmayıp sözleşmeden yararlanmaya ilişkin diğer şartları haiz olan işçilerin toplu iş sözleşmesinin geriye dönük hak bahşeden parasal hükümlerinden mahrum bırakılmalarının, bu kapsamdaki işçileri sendikaya üye olmaya zorlayacağı açıktır….”
“25. Toplu iş sözleşmesi, işçilerin çalışma hayatının düzenlenmesinde önemli katkılar sağladığı gibi işçilere Anayasa ve kanunların emredici kurallarıyla sınırlı olmak üzere sosyal ve ekonomik haklar kazandırır. Doğası gereği bireysel olarak yapılamayan ve sendikalar aracılığıyla toplu olarak yapılabilecek toplu iş sözleşmesinden yararlanma ile sözleşmenin tarafı olan sendikaya üyelik arasında sendikal faaliyetlerin güçlenmesi amacıyla bir ilişki kurulmuştur. Nitekim sendika üyeleri herhangi bir işlem ya da müracaata gerek kalmaksızın toplu iş sözleşmesinden yararlanırken taraf sendika üyesi olmayan işçiler için talepte bulunma ve taraf sendikaya dayanışma aidatı ödenmesi koşulu öngörülmüştür. Bu sayede sendika üyesi olmayan işçilerin de bir kısım külfete katlanmak suretiyle toplu iş sözleşmesinden yararlanabilmeleri mümkün kılınmıştır.”
Kararın gerekçe kısmında bu değerlendirmelere yer verilirken, muhalefet şerhi (karşı oy) kısmında ise dayanışma aidatıyla ilgili olarak kararla uyumlu olacak biçimde şu değerlendirmeler öne çıkmaktadır;
“Hukukumuzda toplu iş sözleşmesinden kural olarak, toplu iş sözleşmesine taraf işçi sendikası üyeleri yararlanır. Zira, toplu iş sözleşmesinin yapılması aşamasında zorluklara katlanan, sendikanın varlığı için aidat ödeyen; kısaca bütün masraf ve zorluklara katlanan kişilerin toplu iş sözleşmesinden yararlanması gerekir. Ancak toplu iş sözleşmesinden sadece taraf işçi sendikası üyelerinin yararlandırılmasına ilişkin kural sendikaya üye olma ve olmama özgürlüğüne (Any. m.51; STİSK m.25) aykırılık teşkil edecektir. Söz konusu aykırılığı gidermek için dayanışma aidatı ödeme yoluyla toplu iş sözleşmesinden taraf işçi sendikasına üye olmadan da yaralanmanın yolu açılmıştır. Dayanışma aidatı ödeyerek yararlanmaya ilişkin ilk şart geçerli olarak yapılmış, uygulamaya konulmuş ve halen uygulanmakta olan bir toplu iş sözleşmesinin bulunmasıdır.
Toplu iş sözleşmesinden, sendika üyesi olsun olmasın bütün işçilerin yararlanması eşitlik ilkesine daha uygun olsa bile; sendika üyesi olmayanların hiçbir masraf ve zorluğa katlanmadan, sendika üyeleri gibi yararlanmaları eşitliğe ve adalete aykırı olacak, sendika üyeliğinin önemini büyük ölçüde kaybettirecek ve bunun sonucunda sendikaları güçsüzleştirecektir. Bu durum da sendikaların varlıklarını koruma özgürlüğüne (kolektif sendika özgürlüğü) aykırılık teşkil edecektir.”
Anayasa Mahkemesi’nin 6356 sayılı Kanun’un 39’uncu maddesinin 4’üncü fıkrasının iptaline ilişkin kararı sadece işçi sendikaları ve o sendikaların üyelerine yönelik süreç ve sonuç üretmekle sınırlı kalmamalı; kamu görevlileri sendikacılığı alanında başlangıçtan beri eksik bırakılan dayanışma aidatı kurumunun hayat bulması ve uygulamaya konulması için 4688 sayılı Kanun’da değişiklik yapılmasına da dayanak ve gerekçe yapılmalıdır. Böylece, Türkiye kamu görevlileri sendikacılığı alanında uluslararası sözleşmeler ve evrensel ilkelerle uygunluk noktasında büyük bir eksikliğe sahip olduğu “dayanışma aidatı, tarafların eşitliği, eşitler arası toplu pazarlık, yetkinin tekliği, kolektif sendika özgürlüğü” hususlarında olması gerekene doğru gerekli, adil, hukuki ve makul bir adım atmış olacaktır. Memur-Sen olarak, Anayasa Mahkemesi’nin karar içeriğinde yer verilen dayanışma aidatıyla ilgili değerlendirmeleri sendikal alana dair kapsayıcı ve yönlendirici çerçeve olarak kabul ediyoruz. Yasama organından da bu bakış açısıyla 4688 sayılı Kanun’a ve kamu görevlileri sendikacılığına eksik olan dayanışma aidatı kavramını kazandıracak yasama faaliyetini yapmasını bekliyoruz.