Güncel
Çanakkale Zaferi, Sömürgeciliğe Karşı Parlayan İstiklal ve Bağımsızlık Şuurudur
106. yıl dönümünü idrak ettiğimiz Çanakkale Deniz Zaferi, birleşmiş Batılı emperyalist ülkelerin, inancın ve azmin karşısında aldığı darbenin destansı mücadelesi ve tarihi bir dönüm noktasıdır.
Coğrafi keşiflerle beraber adım attığı her yerde bir insanlık vahşeti bırakan sömürgeci zihniyet, kolonileştirdiği her coğrafyada acının ve kötülüğün tarihini yeniden yazdı. Batının bitmek bilmeyen açgözlülüğü ve mülkiyetçiliği; doğunun zenginlikleriyle doruk noktasına ulaştığında coğrafyanın gerçek sahiplerinin elindeki her maddi ve manevi değer ağır bir tecavüze, katliama ve yağmaya uğramış olarak kalakaldı. Kötülüğün egemen kılındığı bir dünyada failin bitmek bilmeyen hırsları, dünyanın geri kalanı ve ona karşı durabilecek her güç için vahşi bir yamyamlığa karşı duyulan ağır endişe ve tereddüde dönüştü. Ancak hakikat, bir perdeyle örtülüp karartılacak kadar zayıf değildir. Emperyalizmin, Haçlı Seferleri’nden beri sistematik bir yıldırma aracı olarak kullandığı toza dönüştürme stratejisi Çanakkale’nin soğuk boğaz sularında kökü derin bir enginliğe sahip olan bir hakikate tosladı.
Yeni askerî teknolojilerle donatılmış dev bir ordu, Çanakkale’yi geçip İslam medeniyetinin başkenti İstanbul’u işgal edecek, Karadeniz’e açılarak Çarlık Rusya’yı Bolşeviklere karşı destekleyecekti. Âyet-i kerimede Allah’ın buyurduğu gibi: “…Onlar tuzak kuruyorlar. Allah da tuzak kuruyordu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.” Kur’an-ı Kerim 8/30. İşte Allah onları iddialarından vurdu.
Aziz milletimizin indinde sömürgeci kuvvetlere karşı parlayan istiklal ve bağımsızlık şuuru Çanakkale’de beden buldu. Bu şuur, İstiklal Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un veciz dizelerinde:
“Âsım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.” şeklinde tezahür etti.
Milletimizin ve İslam ümmetinin, batılı sermayedarlara ve köle efendilerine namusunu çiğnetmemek için verdiği mücadele sonuç vermiş, hak ile batılın mücadelesinde batıl, boğaz suları altında kaybolmaya yüz tutmuştur.
Zaman bilimin öğrettiği gibi ileriye doğru akıyor olabilir ama gönüller ve bize emanet edilen miras, zamandan bağımsız olarak hafızalarımızda yaşamaya devam edecek. Tarih, Türkistan coğrafyasından Anadolu’ya doğru seyrederken, içinde bulunduğumuz inanç sistemi, tabiat ve medeniyet algısı bize bu seyir içinde bir vazife yüklemiştir. Bu vazife, Allah’ın kitabında kaidelerini belirlediği mukaddes bir davanın inşası yolunda mücadele etmektir. İşte bu tarihi gerçekliğin ve vazifenin bilincinde olan “bizler” mazlum coğrafyalardan beklenen, ümit edilen olmaya devam edeceğiz.
Büyük Memur-Sen camiası olarak, Çanakkale’de sömürgecilere karşı milletinin geleceği için canlarını feda eden şehitlerimizi ve ebediyete irtihal eden gazilerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyoruz.