Güncel
Sivil Toplumun 28 Şubat Sürecindeki Rolü Online Konferansı Gerçekleştirildi
Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, “Sivil Toplumun 28 Şubat Sürecindeki Rolü” temasıyla Genç Memur-Sen tarafından organize edilen online buluşmaya katıldı.
Türkiye’nin çeşitli illerinden 500’ü aşkın gencin katıldığı toplantıda Genel Başkan Ali Yalçın, “Sivil Toplumun 28 Şubat Sürecindeki Rolü” başlığıyla gençlere tecrübe paylaşımında bulundu. Yalçın, Memur-Sen olarak 28 Şubat’ı asla unutmayacaklarını ifade ederek her türlü anti-demokratik girişime karşı da mücadele etmeye devam edeceklerini kaydetti.
Türkiye’nin NATO konseptine dahil olmasıyla birlikte Türkiye’de bir darbe sistematiğinin kurulduğunu anlatan Yalçın, 27 Mayıs askeri darbesinin de tüm bu darbeler sürecinin ilk adımı olduğunu ifade etti. Yalçın, “28 Şubat’a giden süreç, Refah Partisi’nin 94 seçimlerinde iki büyük belediyeyi kazanmasıyla başlamıştır. Refah Partisi’nin buna benzer zaferlerine teyakkuzla yaklaşılmıştır. 25 Aralık 1995’te de biliyorsunuz milletvekili seçimleri yapıldı. Refah Partisi yüzde 21.38 oy alarak 158 milletvekili çıkararak birinci çıktı bu seçimden. Bu çok önemliydi. Kıymetliydi bundan sonraki süreçte bazı çevreler sahaya sürülmeye başlandı. 28 Şubat’a giden bu sürecin farklı ayaklarının da olduğunu biliyoruz. Siyasal ayağı, sivil toplum ayağı ve sermaye ağı. 28 Şubat’ı ancak tüm bu yönleriyle anlayabiliriz” dedi.
“Diğer Darbelerden Farklı Olarak 28 Şubat’ta ‘Siviller’ İlk Defa İşin İçine Bu Kadar Sokuldu”
“Evet, bütün darbeler birbirine bağlıdır ve her darbe, emperyalistlerin oluşturduğu ekonomi politik mantığıyla şekillendirilen bir mühendislik çalışmasıdır” diyen Yalçın, “Bu tür kirli süreçlere karşı sivil toplumun şuurlandırılması ve güçlendirilmesi esas alınmalıdır. Biz, ilk günden itibaren, özellikle 28 Şubat’a karşı alanlarda direnirken, sonraki hesaplaşma sürecinde de nihayet 15 Temmuz ve sonrasında da bu gerçeğin altını çizdik, slogandan ziyade, bağımsız politikalarla emperyalist kuşatmayı yarmak için omuz verdik, akıl yürüttük, ter akıttık, yaptığımız çalışmalarla tarihe not düştük. Nitekim 28 Şubat’a ilişkin hazırladığımız raporlarla konuyu derinleştirdik, örneğin postmodern darbenin ekonomi politik veçhesini deşifre ettik. Nasıl gelinmişti 28 Şubat’a? Evet bütün darbeler birbirine bağlıdır. Ama her darbenin kendi içinde bir mekaniği de vardır. Nitekim diğer darbelerden farklı olarak “siviller” ilk defa işin içine bu kadar sokulmuş, sosyal mühendislik stratejisinin bir parçası haline getirilmiştir” ifadelerini kullandı.
Genel Başkan Yalçın şu şekilde devam etti: “Refah Partisi’nin aldığı başarılı sonuçlar Avrupa basınında ‘içki yasaklanıyor, kadınlar çarşafa girmeye zorlanıyor’ şeklinde haberleştirilmiştir. Bu süreçte hem uluslararası hem de ulusal medya, aynı talimatın gereğini yerine getirir vaziyette ortak başlıklar atmakta ve üzerinde çalışılmış bir korkuyu toplumun tamamına yaymaya çalışmaktadır. Medya, sahte şeyh ve tarikatlarla toplumun bilinçaltına şiddet yanlısı, kadın istismarcısı, cahil ve tehlikeli dindar algısını yerleştirmeye çalıştı. Eksen kayması iddialarının medya, asker ve sözde sivil unsurlar üzerinden pazarlandığı, kiralık irtica faaliyetlerinin bol ve ‘isimsiz asker’ imzalı bildirilerin popüler olduğu bu süreçte toplumun her kesimi laiklik testine tabi tutuluyor, başbakanlıkta verilen iftar, Kudüs gecesi gerekçe gösterilerek silahsız kuvvetler göreve çağırılıyordu” diye konuştu.
“28 Şubat’ın Çalışma Hayatında Açtığı Yaralar Birkaç Neslin Travmasına Dönüştü”
28 Şubat’ta dindarlar irtica yaftasıyla düşmanlaştırılırken darbenin sosyoekonomik ve siyasal faturasının tüm topluma çıkarıldığını aktaran Yalçın, “Cezalandırılanlar zahirde dindar kesim gibi görünse de darbenin ekonomik faturasını milletçe ödedik. Darbenin sebep olduğu toplam zincirleme ekonomik zarar 381 milyar dolar, bu süreçte el konulan bankaların devlete getirdiği yük 17.3 milyar dolar, kamu bankalarından kartel medyası şirketlerine kullandırılan kredi miktarı 3 milyar lirayı buldu. 28 Şubat’ın çalışma hayatında açtığı derin yaralar da birkaç neslin travmasına dönüştü. Sadece 1997-2001 yılları arasında kılık kıyafet nedeniyle 33 bin 271 öğretmen soruşturmaya uğradı, 11 bin öğretmen istifa etti, 3 bin 527 öğretmenin görevine son verildi. İrtica gerekçesiyle 210 vali/kaymakam hakkında rapor tanzim edildi. Bin 635 TSK personeli irtica suçlamasıyla ihraç edildi. Yaklaşık 6 milyon insan fişlendi. Katsayıdan dolayı önü kesilen gençlerin buhar olan üniversite hayallerini, okula bir daha dönemeyenlerin kaybolan gelecek umutlarını, çoğu devamsızlıktan atıldığı için sayıları bile tespit edilemeyen başörtülü kızlarımızın yaşadığı hak ihlallerini düşündüğümüzde, bu süreçte kayıt altına alınan mağduriyetlerin, gerçekte var olanların çok altında olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz” şeklinde konuştu.
Darbelerin Panzehiri sivil toplumdur
“Geldiğimizi yeri ne küçümsüyoruz ne de yeterli görüyoruz” diyerek sözlerini sürdüren Yalçın, her zemin ve şartta darbeci anayasayla mücadelelerini sürdüreceklerini kaydetti. Yalçın, “Çünkü, darbelerin üreticisi emperyalistlerin ekonomi politiği olmakla birlikte, güce dair rutini anayasa retoriğidir. Stratejisiyle birlikte taktik kapasitesini yok etmediğimiz sürece, darbe, bir ihtimal olarak kendisine yaşam alanı üretecektir. Tam da bu yüzden anayasa dâhil darbenin bütün mevzuatını hayatımızdan çıkarmanın yanında, hayatımızla birlikte inancımızı, fikrimizi ve Yeni Türkiye idealimizi hayata katacak ve teminat altına alacak milli ve yerli perspektifle ruha sahip kılınmış, sivil, demokrat ve özgür bakışla kaleme alınmış ve yüksek meşruiyet kurgusuyla herkesin fikrine başvurulmuş milletin saf fakat bir o kadar da güçlü iradesinden onay alınmış, bize ait bir anayasa için bütün örgütlü gücümüzü ve fikri yükümüzü katkıya ve katılıma hazır hâlde tutuyoruz. Anadolu tarihinin kendisine yüklediği kutlu yürüyüşü ve adalet üzere hüküm sürüşünü temin için anlayışı ve anayasası yenilenmiş, hedefleri kadim değerlerle belirlenmiş, büyük ve güçlü Türkiye’nin kuruluşuna katkı sunmaya her daim hazırız” dedi.